Kantaron (Hyperium perfaratum) Türkiye’de binde birlik otu, kılıç otu, kuzu kıran, sarı kantaron, kanat otu, yara otu gibi isimlerle bilinmektedir.Ülkemizde 84 türü vardır. Hypericum perforatum L. ülkemizde Marmara, Karadeniz, Ege, Orta ve Doğu Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yayılış göstermektedir (Güner vd., 2000).
Kantaron otu; kanser, şeker hastalığı, depresyon, kronik romatizma, mide ülseri, mide-barsak hastalıkları, diüretik yatıştırıcı ve karaciğer-safra rahatsızlıkları, sarılık, bronşit, diyare, dizanteri, yanı sıra boğaz enfeksiyonları, soğuk algınlıkları, kurt düşürücü, antiseptik, yara iyileştirici olarak özellikle yanık yaralarının (Kaçar ve Azkan, 2004; Baytop, 1999) tedavisinde kullanılmaktadır.
Kantaron otu Dünyada sıcak ve ılıman bölgelerde yayılış gösteren 400’ün üzerinde türü olup Avrupa’da 10, Türkiye’de 89 türü bulunur.Bunlardan 43’ü endemiktir. Hypericum L.’nin Türkiye’de en yaygın temsil edilen türleri, Hypericum perforatum L., H. Trigqetrifolium, Hypericum calycinum (Büyük çiçekli binbirdelik otu), H. empetrifolium Willd. (püren, sarı püren), H. scabrum L (mayasıl otu, kepirotu), H. tedrapetum Fries’dir (Davis, 1988; Baytop, 1974). Bu tıbbi bitkinin antitümör, antiviral, antidepresan, antibakteriyal, antiinflamatuar, analjezik ve hepatoprotektif etkilerinin olduğu belirlenmiştir. Hazırlanan tentürleri orta şiddetteki depresif durumlarda, özellikle menopoz sıkıntılarını giderici olarak kullanılır. Haricen bitkisel yağlar içinde hazırlanıp yara ve yanık tedavi edici olarak kullanılır (Çubuklu vd., 2002). Kantaron içerik olarak antrasen türleri (hiperisin ve psödohiperisin), flavonoidler, fenolik bileşikler (hiperforin), prosiyanidinler, C vitamini, karoten, protein, resin ve uçucu yağ barındırmaktadır (Ollivier ve ark., 1985; Dorossiev, 1985).
Hiperisin Kimyasal formülü: C30H16O8 olan hiperisin, naftodiantron yapısında olup psödohiperisin ve izohiperisin ile birlikte % 0,1–0,15’lik bir hacme sahiptir (Vanhaelen ve Vanhaelen-Fastre, 1983). Hiperisin’in antidepresan ve anksiyolitik etkisi olduğu ve iyi tolere edildiği belirlenmiştir.Etki mekanizmasıyla ilgili yapılan birkaç çalışmada sentetik antidepresanlara (SSRI ve MAOI) benzediği, hiperisin’in sigma reseptörlerine afinitesinin olduğu ortaya çıkmıştır (Bennet vd., 1998). Bitkide pseudohyperisin (protonaftodiontoron) / hyperisin (naftodiantoron) oranının yüksek tutulması veya içinde bulundukları veziküllerin geçirgen olmaması sayesinde bitki ışığa bağlı fotoharabiyetten korunmaktadır (Agostinis vd., 2002). Hiperisin küçük dozlarda mental depresyona karşı tonik ve stimülan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca tümor hücreleri ve viruslar üzerinde güçlü bir fotodinamik etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir.Bu kabiliyetinin ışığa bağlı arttığı da belirtilmiştir (Potacka, 2003).
Yapılan bir çalışmada doza bağlı olarak insan lenfosit kültürlerine hiperisin uygulamasının ışık uyaranı kullanmadan da genotoksik etki gösterebileceği gözlenmiştir. Kanser tedavisi için kullanılan hiperisin dozunun çok iyi ayarlanması tavsiye edilmiştir.Sonuç olarak zeytinyağında bekletilmiş kantaronun fototoksik etkileri açısından tehlikeli olabileceğini vurgulamaktadır (Kaştan, 2006). Halbuki hiperisinin etkisi ile kantaronun etkisini bir tutmak mümkün değildir.Uygulamada hiperisin kullanılırken bu etkinin kantaron otunun etkisi olarak nitelemek yanlış bir tespittir. Etkin maddelerin çoğu ısı, ışık ve neme karşı dayanıksız olduğu için saklama koflulları ekstrakların ve ticari preperatların aktivitesinde önemlidir.Son yıllarda yapılan araştırmalarda bileşenlerden hiperforin ve flavonoid yapısındaki bileşiklerin bitkinin antidepresan etkisine katkı sağlayan ana maddeler olduğunu göstermektedir. Kantaron bitkisinin bir bütün olarak oluşturduğu etki, ekstrakte edilip içindeki hiperisinin eldesiyle açığa çıkan etkiden daha güçlüdür (Alternative Medicine Review, 2004; Choudhuri ve Valerio, 2005). Diğer bir çalışmada kantaron otunun gastrointestinal rahatsızlıklar, halsizlik, konfüzyon, baş dönmesi, ağız kuruluğu, saç dökülmesi, manik bozukluk, hiperaktivite, irritasyon, alerji, ışığa duyarlılık gibi istenmeyen olaylara neden olabildiği bildirilmektedir. Yine benzer bir çalışmada bu otun ekstraktındaki etken maddeler ışıkla reaksiyona girerek serbest radikaller meydana getirmektedir. Serbest radikaller; hücrelere zarar vermenin yanı sıra, örneğin; gözdeki yapısal proteinlere saldırarak katarakta yol açabildiği denilmektedir (Erdem ve Ata Eren, 2009). Ancak iyi incelendiği bahsedilen çalışmaların hiperisin ile gerçekleştirildiği görülmüştür.Dolayısıyla bu etkilerin kantaronun kullanımında meydana geleceğini söylemek mümkün değildir. Bazı çalışmalarda hiperisindeki gibi bitkiden ekstrakte edilen maddelerin saf olarak kullanımı ile ortaya çıkan yan etkiler bitkinin yan etkileri olarak yansıtılmakta.Hâlbuki bitki içerisinde saf olarak bulunmayan ve de çok düşük oranda bulunan bu maddenin, bitki kullanımı ile oluşan yan etki diye yansıtılması büyük bir yanılgıdır.Böyle bir olgu tamamen yanlış bir bilgi vermedir.
Kantaron otu asırlardır değişik hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır.Modern fitoterapinin teknolojiye bağlı gelişimiyle bitkilerin içerdiği maddelerin tespiti kısmen sağlanmıştır.Yeni teknolojilerle her geçen gün bitkilerin içerisinde yeni maddeler bulunmaktadır.Bulunan maddelerin saf olarak elde edilmeleri ve bu maddelerin farmasotik teknolojilerde (galenik farmasi) kullanımı ile kimyasal ilaçlar üretilmektedir. Gerek başka maddelerin ilavesi gerekse bitkilerden tüketme yöntemiyle çıkarılan bu saf maddeler bir bitkinin içeriğinin neredeyse 1000–1000000 katı kadar olmaktadır. Bu şeklide hızlı etki ve buna bağlı olarak istenmeyen yan etkiler görülmektedir. Bitkilerle tedavilerde elde edilen sonuçların değerlendirilmesindeki hatalardan en büyüğü bitkiyi sadece bir madde olarak görme yanılgısına düşülmesi ve etkinin tamamının o maddeyle ilişkili olduğunun yanılgısıdır. Nedenine gelince bitkiler sadece bir değil onlarca etken madde ihtiva edebilmektedirler. İçerisindeki maddelerin etkilerini tek yönlü düşünmek mümkün değildir.Bunları birleştirilmiş bir vitamin, mineral, antibiyotik vs.den oluşmuş bir kapsül olarak düşünmek gerekir.İçerisinde bazı etken maddelerin diğerlerine oranla yüksek oluşu o maddenin etkisinin vücutta daha güçlü olacağını göstermiştir (Altınterim, 2010).
Bitkilerdeki maddeler vücut tarafından kolay absorbe edilerek vücut bariyerlerine takılmadan büyük oranda emilirler, bitkiler tek bir maddeden oluşmayıp destekleyici maddeler, vitaminler, eser elementler, antibiyotikler, antioksidanlar ve besleyici maddeler içerirler, kimyasallar gibi kalıntı bırakmadıkları gibi vücuttan atımı kolay ve hızlı olmaktadır, molekül ağırlıkları hücre tarafından emilebilecek molekül ağırlığına sahiptir. Bunun yanı sıra tüketme ile bitkilerden elde edilen hiperisin gibi maddeler ise sadece o maddenin etkisini gösterir.Bu etkiden faydalanabilmek için ise her ilaçta olduğu gibi letal dozu belirlenir. Ancak bu maddenin saf olarak kullanımı istenmeyen yan etkiler doğuracaktır. Sonuç olarak kantaron bitkisinin, hidrosolünün veya aromaterapi yağının kullanım miktarı, saklama koşulları, kullanılacağı hastalık tipleri, kullanım sıklığına riayet edildiği müddetçe belirli yıkıcı bir yan etki görülmeyeceği anlaşılmıştır.Unutmamalıdır ki bir bitkinin etkisi ile içerisindeki etken maddeye özgü özel çözücülerle ekstrakte edilmiş etken maddelerin etkisi bir değildir.
Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/282758319_Kantaron_Otu_Hypericum_perforatum_ve_Hiperisin